Bahsedilenler, duyularak öğrenilenler ve görülerek imrenilenler değilmiş hayat! duyulanlar,görülenler ve yaşanılanlar kalpte bıraktığı etkisi kadar parallelmiş ancak.
Hayat;rüzgarın saçlarını savuruşunu da sevmek, yağmurla seni çamurun içine atmasını da sevmekmiş.
İnsanoğlu çok bildiğini sandıkça yenilirmiş hayata.. Kendi yoluna çıkan her engeli ya da her çiçeği bazen gereksiz görür bazen mutlulukla karşılar bazen hüzünle uğurlarmış. Senin kendinin bile bilemediğin kapılarının anahtarlarının hangi musibetlerin içine atıldığını bilmeden isyan edermiş. ya da hangi güzelliklerin aslında arkasında daha da güzellikler içerdiğini bilmeden.
Çoğunlukla bilmez insan, karşılaştırır karşılaştırarak algılar beyin bu sebeple görecelik kavramı bariz gözler önündedir. Mutlak gerçekler değil mutlak bilinenler vardır beyin için belki de her an(!) yıkılmaya hazır.
İnsanoğlu kendini keşfetme yolunda yürürken, birikimlerini değerlendirebilmesi için sabit birşeye tutunarak ilerlemekte. Çünkü beyin böyle çalışır, dünyayı takip edebilmek için zaman kavramı bulunmaktadır. Gittiği yeri farkedebilmesi için mekan kavramı. Zamanı bir sayaç olarak kullanabilmesi için bir başlangıç noktası ister. Bu başlangıç noktasını başlaşgıçta(!) bilemese de sonradan evrensel bir dille sıfır adını verecektir. Aslında sıfır bizim karşılaştırma yapabilmemiz için baz alınan bir değerden başka bişi değildir. Aynı şekilde mekan kavramı da bizim gözümüzle algıladığımız görüntülerin bize yakın ve uzaklığını ölçebilmemiz oluşturulmuş bir şey. Henüz insanoğlu mekan kavramına zaman kavramında olduğu kadar başlaşgıç notlarını koyamamıştır. Bilimsel olarak 0. meridyen 0. paralel veya deniz seyivesi gibi terimlerle beyinin içindeki yatay ,dikey ve derinlik içeren boşluklarını tamamlamaya çalışmıştır.
Oysaki tüm bu karşılaştırmalar(!) beynin ilerleyebilmesi, içinde depoladığı bilgiyi belli bir düzene sokabilmesi için gerekli iken, kalp denilen varlığın ya da daha doğru bir tabirle kalbin taşıdıklarıyla kendi işlevini yerine getirebilmesi için bir sıfır noktasına ihtiyacı olduğunun başlangıcının veya sonunun bulunması gerektiğini söyleyebilmek çok zor.
Daha net bir söyleyişle kalb bir insanı sevmeye ne zaman başlar sevmesi için bir başlangıç noktasına ihtiyaç duyar mı? Bir şeye duyulan muhabbetin öncesi ve ya sonrasını kalp umursar mı ? Beyin umursar düşünür. Kalp bu acıyı veya mutluluğu şundan önce yaşadı bundan sonra oluştu. Kalbin algıladığı sadece o andır veya aslında bizim an dediğimizde beynin algılaması ile oluşan bir şeyse her andır.
Bu satırlar bile bizim beynimizin bir eseri olarak buralara düştüğü için ve sizlerin algılamasına açık yazıldığı için somutluğun ötesine geçebilmek yine her insan kendi iç dünyası ile ilgili olarak gözüküyor. Hani bazen olur ya yıllarca kitap okuruz yıllarca bir soruyla boğuşur ama aslında cevap satırlarda hep geçer,hep gözünün önündedir. Onu bulamamızın sebeplerinden biri beynin çalışma düzeni içerinde o an nerede olduğumuzu algılayamamızdandır.
İşte hayatımızda her olay bizim aradıklarımızın cevapları için perdelerle örtülmüş , sıralı duvarların arkasında saklanmış halde karşımıza(!) çıkar önümüze(!) gelir. Herşeyi Bilen tercih ettiklerimiz karşısında rahmetiyle yaşamamızı istediklerini bize sunar ve belki de beynimizin kimbilir hangi karanlık odasının algılanması ile biz kalbimizin aslında hep yaşadığı duyguları bağdaştırabiliriz. Hayatının amacı kendini bilmek ve anlamı keşfetmek olanların, hedeflerine ulaşabilmeleri için yaşanılan mutluluğun ve acının (hayrın ve şerrin) ikisi de bir anahtardan ibarettir.
Bu bilgiyi taşımak beyin için bu satırları yazmak kadar basit olsa da, kalbin alacağı yol bir hayli derindir.
Derinlikler, her isteyen kula nasip olsun ve bize sunduğun her rahmet için şükürler olsun.
Hayat;rüzgarın saçlarını savuruşunu da sevmek, yağmurla seni çamurun içine atmasını da sevmekmiş.
İnsanoğlu çok bildiğini sandıkça yenilirmiş hayata.. Kendi yoluna çıkan her engeli ya da her çiçeği bazen gereksiz görür bazen mutlulukla karşılar bazen hüzünle uğurlarmış. Senin kendinin bile bilemediğin kapılarının anahtarlarının hangi musibetlerin içine atıldığını bilmeden isyan edermiş. ya da hangi güzelliklerin aslında arkasında daha da güzellikler içerdiğini bilmeden.
Çoğunlukla bilmez insan, karşılaştırır karşılaştırarak algılar beyin bu sebeple görecelik kavramı bariz gözler önündedir. Mutlak gerçekler değil mutlak bilinenler vardır beyin için belki de her an(!) yıkılmaya hazır.
İnsanoğlu kendini keşfetme yolunda yürürken, birikimlerini değerlendirebilmesi için sabit birşeye tutunarak ilerlemekte. Çünkü beyin böyle çalışır, dünyayı takip edebilmek için zaman kavramı bulunmaktadır. Gittiği yeri farkedebilmesi için mekan kavramı. Zamanı bir sayaç olarak kullanabilmesi için bir başlangıç noktası ister. Bu başlangıç noktasını başlaşgıçta(!) bilemese de sonradan evrensel bir dille sıfır adını verecektir. Aslında sıfır bizim karşılaştırma yapabilmemiz için baz alınan bir değerden başka bişi değildir. Aynı şekilde mekan kavramı da bizim gözümüzle algıladığımız görüntülerin bize yakın ve uzaklığını ölçebilmemiz oluşturulmuş bir şey. Henüz insanoğlu mekan kavramına zaman kavramında olduğu kadar başlaşgıç notlarını koyamamıştır. Bilimsel olarak 0. meridyen 0. paralel veya deniz seyivesi gibi terimlerle beyinin içindeki yatay ,dikey ve derinlik içeren boşluklarını tamamlamaya çalışmıştır.
Oysaki tüm bu karşılaştırmalar(!) beynin ilerleyebilmesi, içinde depoladığı bilgiyi belli bir düzene sokabilmesi için gerekli iken, kalp denilen varlığın ya da daha doğru bir tabirle kalbin taşıdıklarıyla kendi işlevini yerine getirebilmesi için bir sıfır noktasına ihtiyacı olduğunun başlangıcının veya sonunun bulunması gerektiğini söyleyebilmek çok zor.
Daha net bir söyleyişle kalb bir insanı sevmeye ne zaman başlar sevmesi için bir başlangıç noktasına ihtiyaç duyar mı? Bir şeye duyulan muhabbetin öncesi ve ya sonrasını kalp umursar mı ? Beyin umursar düşünür. Kalp bu acıyı veya mutluluğu şundan önce yaşadı bundan sonra oluştu. Kalbin algıladığı sadece o andır veya aslında bizim an dediğimizde beynin algılaması ile oluşan bir şeyse her andır.
Bu satırlar bile bizim beynimizin bir eseri olarak buralara düştüğü için ve sizlerin algılamasına açık yazıldığı için somutluğun ötesine geçebilmek yine her insan kendi iç dünyası ile ilgili olarak gözüküyor. Hani bazen olur ya yıllarca kitap okuruz yıllarca bir soruyla boğuşur ama aslında cevap satırlarda hep geçer,hep gözünün önündedir. Onu bulamamızın sebeplerinden biri beynin çalışma düzeni içerinde o an nerede olduğumuzu algılayamamızdandır.
İşte hayatımızda her olay bizim aradıklarımızın cevapları için perdelerle örtülmüş , sıralı duvarların arkasında saklanmış halde karşımıza(!) çıkar önümüze(!) gelir. Herşeyi Bilen tercih ettiklerimiz karşısında rahmetiyle yaşamamızı istediklerini bize sunar ve belki de beynimizin kimbilir hangi karanlık odasının algılanması ile biz kalbimizin aslında hep yaşadığı duyguları bağdaştırabiliriz. Hayatının amacı kendini bilmek ve anlamı keşfetmek olanların, hedeflerine ulaşabilmeleri için yaşanılan mutluluğun ve acının (hayrın ve şerrin) ikisi de bir anahtardan ibarettir.
Bu bilgiyi taşımak beyin için bu satırları yazmak kadar basit olsa da, kalbin alacağı yol bir hayli derindir.
Derinlikler, her isteyen kula nasip olsun ve bize sunduğun her rahmet için şükürler olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder